14 Ağustos 2013 Çarşamba

Bu dönemde içki kullanımında ve içkili yerlerde Fransız etkisi belirgin olarak hissediliyordu.

O zamana kadar içkili gece hayatı mekanları sadece Rum Ermeni ve Yahudi gibi gayrimüslim azınlıkların tekelindeydi.

Kapitülasyonların sağladığı muafiyetlerden yararlanan yabancı uyruklular, ekonomide olduğu gibi içkili gece hayatının önemli bir bölümünü de ellerine geçirdi.

Yabancı uyruklular denetimsiz çalışıyordu. Kapitülasyonlar Türkiye’ye yerleşmiş yabancılara neredeyse diplomatik bir bağışıklık tanıyordu.

Osmanlı’da bira satışının, belki de üretiminin 1846 ya kadar uzandığını İzmir Punta’da birahane sahibi Prokorr’un seramik bira şişesinin üzerindeki amblemden anlıyoruz.

İsviçreli Bomonti kardeşler Feriköy’de bir bira üretimi tesisi kurmuşlar, daha sonra bu şirket Nektar Şirketi ile birleşmiştir.

Bomonti Bira Fabrikası “Birahane Sokağı”nda 1908 yılına kadar üst fermantasyon yöntemiyle bira ve rakı üretimi yapmıştır.

Birinci dünya savaşı sonunda müttefikleri kaybettiği için Osmanlı’da kaybetti.

Sonunda İstanbul işgal edildi. İşgal döneminde ve sonrasında, çatışmalara ve acılara rağmen İstanbul’da meyhane gelenek ve görenekleri aynen devam etti.

Bomonti, alem, elif ve “A” rakısı tiryakilerin hizmetine girdi. Her iki rakı da “Constantin Georgiadis’in imalathanesinde üretilmekteydi.

Elif rakısı düz ya da “düziko” adı verilen anason içermeyen rakılardandı. Georgidas’ın rakı imalathanesi aynı zamanda “kouvet (kuvvet)” isimli şarabı da üretiyordu.

Dimitrokapulo ve neptün şarabı dönemin önemli şaraplarındandı. Cumhuriyet döneminde Tekel Genel Müdürlüğünün kurulmasıyla rakıçeşitleri de arttı.

Evliya Çelebi’ye göre “Galata demek meyhane demektir” ve seyahatnamesi’nde şöyle yazar: “İstanbul’un dört çevresinde meyhaneler çoktur.

Fakat çokluk üzere Samatya kapısında, Kumkapı’da, Yeni Balıkpazarı’nda, Unkapanı’nda, Cibali kapısında, Fener kapısında, Balat kapısında ve Hasköy’de bulunur.

Karadeniz Boğazı’na varınca her iskelede meyhane bulunur ama Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Yeniköy, Tarabya, Büyükdere ve Anadolu tarafında Kuzguncuk, Çengelköy, Üsküdar ve Kadıköy’de tabaka tabaka meyhaneler vardır.

Osmanlı döneminde üzüm bağları daha çok Rum, Ermeni ve Yahudilerin elindeydi.

Türk bağcılarının şarap üretmesine devletçe izin verilmediği için, Türk bağcıların yetiştirdiği üzümler Osmanlı halkı tarafından daha çok meyve olarak tüketilirdi. Gayrimüslimler, içkiyi üretmekte ve içmekte özgürdü.

Ancak bu hoşgörünün istismar edildiği dönemlerde, yani Türklere de içki satmaya başladıkları dönemde içki yasağı onları da kapsıyordu. Meyhanelerin neredeyse tümünü Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler işletirdi.

Bu meyhanelere içki içmek için gelen Osmanlı Türkleri içkilerini sessiz sedasız, büyük bir tedirginlik ve korku içersinde gizlice içerlerdi veya içkilerini gizlice evlerine götürürlerdi.

0 yorum:

Yorum Gönder