24 Ocak 2014 Cuma

Cinsellik de tıpkı aşk gibi üzerine sayfalar boyunca birşeyler yazsanız dahi bir kesinlik ve bir anlamdan bahsedemeyeceğiz alanlardan biridir. Bilimin çarpıp absorbe olduğu, silahsız kaldığı, silahlarının alındığı bir kurtarılmış bölge gibidir. 

Yorumlama, kimyasal analizler ve elektriksel beyin manyetiğinin yorumlanması şeklinde kalan bilimsel veriler ancak ve ancak dışarıdan bakıp bir canavarı anlamaya çalışan bilim adamını hatırlatmaktadır.

O yüzden bu konudan bahsederken, bilimsel bir şekilde değil, algı ve hissetme duygularında küçük hareketlenmeler yaratacak şekilde ifade etmekte fayda var.

1800'lerin sonuna doğru, endüstriyelleşmenin de artmasıyla beraber dünyanın anlamına dair sorgulamalarda eski cevaplar çok işe yarayamaz olmuştu.

Geometik bir üçgen çizer gibi, kesin b ir şekli ve biçimi olan bir anlam bulup ona inanmak artık giderek daha imkansız hale gelir olmuştu.

Bu durumda daha önceki isimlerin katkısı olsa da, derleyip toplayıcı olarak Freud, anlamla değil anlamı neyin oluşturduğuyla belki isteyerek belki istemeyerek ve farkında olmadan ilgilenmeye ve cevaplarını arka arkaya dizmeye başladı.

Psikiyatrinin amacı bu noktada, felsefeninin hayatı anlamak anlayışını terk ederek, fakt yine onun silahlarını kullanarak hayatın anlamını neyin içimizde oluşturduğunu ortaya koymak oldu. Cinsellik bizim anlam ve değer yapımızın ortaya çıkmasının nedenidir. Yaşama enerjisi hiç durmaz, kalbin attığı gibi, onu nereye yönelteceğiniz, onu nasıl yorumlayacağınız size kalmıştır.

Tüm bu yaşam enerjisi cinselliğe de doğru yönelip kendini sönümlemek, daha doğrusu anlamlı bir gidişatta hissetmek isteyebilir, aynı zamanda kendini dünyaya yansıtıp oradan da kişiye geri dönüş sağlayacak şekilde fayda sağlayabilir. İşte yaşam enerjisi cinselliğe yönelir ama oraya erişmesine çok ihtiyaç yoktur, önemli olan kişiye yaşadığını hissettirmesidir.

Ölüme karşı küçük bir ilüzyonu devam ettirebilmesidir. Cinsellik hayvanlardan farklı olarka, insanlar yaşadığı zaman ve olguya dışarıdan bir gözle daha bakabildiği için başka bir ifadeyle yaşayan ve yaşadığının ve öleceğinin de farkında olan bir canlı olduğu için daha birçok olguyla anlam olarak ve his olarak karışır. İlk olarak kendini bir bütün hissetme anının yarılmasıyla cinsel enerji açığa çıkar.

Dünyanın bizden ibaret bir parça olmadığını hissetmemiz, onun bizimle bir bütün olmadığını hissetmemiz cinselliğin ilk kıvılcımını oluşturur. Ulaşılmaya çalışılan şey o geriye dönüştür. Dünya ile kendini bütün hissetmeye devam eden bir insanın cinselliği de bunu tüm dünyaya kanıtlamak olacaktır.

Diktatörler vesaire bu kategoriye girmektedir. Dünyanın bütün ve bizimle bütünleşik olduğunu hissetmek cinsellikte önemli bir yol oynamaktadır., Cinsellikte bir başka olgu da birgün öleceğini bilmek ve buna karşı alınan tavırla alakalıdır.

Cinselliğin benzini, yakıtı birgün öleceğimizin içten içe bilincidir. Bu o kadar da dramatik değil, insan zevk alır çünkü birgün öleceğini bilir, ben bu yazıyı yazıyorum çünkü zaman akıyor ve bana yapıcı bir etkisi olduğunu düşünüyorum. 

Öleceğiz diye yaşıyoruz bir nevi, ölümsüz olsaydık hiçbirşey hissetmezdik. Dolayısıyla cinsellik de burada konum olarak, yaşama isteğinin bir dışavurumu, onun içten taşıp gitmemesi içeride stoklanması ve hissedilmesi için de insanın hissettiği ve yaşamak istediği bir tutkudur.

Cinsellik dil yapısıyla çok bağlantılıdır. Her kurduğumuz cümle cinsel enerjimizi içimde yerleştirdiğimiz yeri sağlamlaştırır, tekrarlar veya değiştirir.

Duygusal olarak hissettiklerimiz bunun değiştirdiği yerden dolayı ortaya çıkan, kimyasal yapılar parçalandığında ortaya çıkan enerji gibi, enerjilerdir. Cinsel enerjimizin neyte göre yorumlanacağı Nasıl yaşanacğına dair değişiklikler bizde duygulara neden olur.

Hepsine bu neden olur dersek gerçekten çıkılmaz ve yazıyı uzatmamız gereken bir noktaya girmiş oluruz. Düşüncelerimiz, cinsel yapımıza ve onun sonuçlarına b akıp dünyaya çarptığında bize zarar vermemesi için, sigorta sistemimiz gibi de düşünülebilir.

Düşünceler bu içteki enerjiye yukarıdan bakan ve onun çarpışmalarda yara almaması için, parçalanmaması için strateji, anlamlandırma ve süzgeç mekanizması görür. Düşünce ve duyguların cinsellike ilişkisi de böyledir. Peki ya sevgilerimiz, tutkularımız.

İşte cinsellikle alakaı olsa dahi, cinsellikten kopan noktalardan bazıları bunlardır. Burada cinsellik yoktur, yaşadığını bilme duygusu vardır, yaşamayı istemekle alakalı değildir. Bize en sıcak gelen hissin sevgi olması ve yerini başka birşey tutmaması da bundandır.

Saf sevgi, ihtiyaçtan öte yaşadığını bilme ve bir başkasının yaşadığını bilmekten zevk alma duygusudur. Yerine başka birşey koyamamız da anlamaya çalışmamaızda bundandır. Sevginin anatomisini çıkartan bir psikiyatr daha çıkmamıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder